Röportajlar
Yapımcı ve Yönetmen: Ali Necati Kumcuoğlu
Nazan Öncel, Cem Adrian gibi ünlü isimlerin klip yönetmenliğini yapmış, pek çok film ve müzik projesinde imzası bulunan başarılı yönetmen ve yapımcı Ali Necati Kumcuoğlu; hayatı, kariyeri ve sektöre ilişkin sorularımızı yanıtladı..
Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Hem film hem de müzik dünyası için başarılı işlere imza atmış bir yapımcı ve yönetmen olarak Ali Necati Kumcuoğlu kimdir?

Merhabalar, öncelikle nazik sözleriniz için teşekkür ederim. 1989 yılında Ankara’da doğdum. Sanat ve medya dünyasına olan ilgim, genç yaşlardan itibaren beni bu alana yönlendirdi. 2006 yılında İstanbul’da sektöre adım attım ve bu şehir, hem kişisel hem de profesyonel yolculuğumun şekillendiği yer oldu. 2010 yılından itibaren yapımcı ve yönetmen olarak aktif bir şekilde çalışıyorum, bu süreçte birçok film ve müzik projesinde imzam bulunuyor. Hayatımda ailem çok önemli bir yer tutuyor; evliyim ve bir erkek çocuk babasıyım.
Film ve müzik klip yönetmenliği arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? Bu iki alanın yaratıcı süreçleri sizce nasıl farklılık gösteriyor?
Aslında bu iki alan arasındaki farklılıklardan çok, benim için ortak özellikler daha ön planda. Müzik kliplerimde film tekniklerini sıklıkla kullanıyorum. Bu da iki alan arasındaki dengeyi kurmamı sağlıyor. Film yönetmenliğinde edindiğim anlatı ve görsel hikaye deneyimini müzik kliplerine entegre ederek daha sinematik bir yaklaşım oluşturuyorum. Her iki süreçte de ana hedefim, duyguyu ve hikayeyi güçlü bir şekilde yansıtmak. Ancak müzik kliplerinde, sürenin kısalığı nedeniyle daha yoğun ve çarpıcı görsel bir dil oluşturmak gerekiyor. Film yönetmenliğinde ise karakterlerin ve hikayenin derinlemesine gelişimi daha fazla odak noktası oluyor.
Bu iki alanda da başarılı projeler üretmiş biri olarak, sizi daha çok heyecanlandıran veya zorlayan taraf hangisi?
Mesleğimde yaptığım her iş beni heyecanlandırıyor diyebilirim. Özellikle bir projeye başlamadan önceki hazırlık süreci ve o süreçte kurduğumuz hayalin sonunda gerçeğe dönüşmesini görmek, en büyük motivasyon kaynağım. Her projenin kendine has bir dinamiği var, bu da süreci her zaman taze ve ilginç kılıyor.
Ancak beni en çok heyecanlandıran noktalardan biri, teknolojik yenilikleri ve trendleri projelerimize entegre etmek. Sürekli gelişen bir sektörde çalışıyorum ve bu yenilikler, hem fırsatlar hem de zorluklar sunuyor. Örneğin, son zamanlarda gerçek görüntüleri ve animasyon canlandırmaları bir araya getirmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. Bu tür teknolojiler hem yaratıcı alanlarımızı genişletiyor hem de beraberinde ciddi teknik zorluklar getiriyor. Ama işte bu zorlukların üstesinden gelmek, süreci daha da tatmin edici hale getiriyor.

Bir müzik klibinin konseptini oluştururken en önemli unsurlar nelerdir? Şarkının ruhunu yansıtmak için nasıl bir strateji izliyorsunuz?
Müzik kliplerinde konsept oluştururken en önemli unsur, şarkının ruhunu doğru bir şekilde anlayıp bunu görsel bir hikayeye dönüştürmektir. Bu süreçte sanatçıyla ortak bir noktada buluşabilmek ve uyum sağlamak kritik bir rol oynar. Çünkü şarkının duygusunu ve hikayesini en iyi bilen kişi, o şarkıyı yaratan sanatçıdır.
Sanatçının şarkıya yüklediği anlamı ve duyguyu kendisi bize ne kadar net yansıtabilirse, biz de o ruhu hissedip doğru bir şekilde ekrana taşıyabiliriz. Bu bağlamda, sanatçının anlatmak istediği mesajı eksiksiz verebilmek için onunla yakın bir iletişim kuruyor ve detaylı bir şekilde şarkının temasını analiz ediyoruz.
Stratejim genelde şu şekilde ilerliyor: Önce şarkının hikayesini ve duygusunu derinlemesine anlamaya çalışıyorum. Daha sonra bu hikayeyi güçlü görsel unsurlarla destekleyecek bir konsept oluşturuyorum. Sanatçının tarzını, beklentilerini ve şarkının atmosferini göz önünde bulundurarak özgün bir tasarım yaratmaya özen gösteriyorum. Şarkı ne kadar bizi içine çekerse, ortaya çıkan klip de o kadar etkileyici oluyor.
Film projelerinizde hangi tür veya temalar üzerine yoğunlaşmayı seviyorsunuz?
Dönem projeleri, tarihi anlatımlar ve canlandırmalar, her zaman severek çalıştığım tür ve temalar arasında yer alıyor. Geçmişte yaşanan olayları günümüz izleyicisine aktarabilmek, beni hem yaratıcı hem de entelektüel anlamda tatmin eden bir süreç. Tarihin derinliklerine inip o dönemin ruhunu yeniden canlandırmak, sadece bir hikaye anlatmak değil, aynı zamanda bir zaman yolculuğuna çıkmak gibi. Bu süreçte detaylara olan bağlılık, kostümden mekâna, ışık kullanımından diyaloglara kadar her unsuru büyük bir özenle ele almayı gerektiriyor.
Ayrıca, modern teknolojilerle geçmişi bir araya getiren projelerde çalışmak da beni oldukça heyecanlandırıyor. Örneğin, tarihi bir olayı günümüzün görsel efektleri ve 3D animasyon teknikleriyle canlandırmak, sadece izleyiciye görsel bir şölen sunmakla kalmıyor, aynı zamanda hikayeye daha geniş bir perspektiften bakmamıza olanak tanıyor.

Bir film projesinin yapım süreci ile bir müzik klibi projesi arasındaki en belirgin farklar sizce nelerdir?
En belirgin fark, kapsam ve zaman yönetiminde ortaya çıkar. Film projeleri genelde uzun soluklu bir süreçtir. Hikaye derinliği, karakter gelişimi ve atmosfer yaratımı gibi unsurlar üzerinde titizlikle çalışılması gerekir. Senaryonun yazımından ön prodüksiyona, çekimlerden post-prodüksiyona kadar, her aşama detaylı bir planlama ve ekip koordinasyonu gerektirir. Filmin hikayesi izleyiciye tamamen aktarılana kadar birçok yaratıcı ve teknik süzgeçten geçer.
Müzik klipleri ise daha kompakt ve yoğun bir süreçtir. Burada en büyük öncelik, şarkının duygusunu ve mesajını kısa bir süre içinde görsel olarak güçlü bir şekilde aktarabilmektir. Zamanın sınırlı olması, her saniyenin etkili kullanılmasını zorunlu kılar. Müzik klibinde bir hikaye anlatımı olabilir, ama bu hikaye genelde daha sembolik veya çarpıcı görsellerle desteklenir. Sanatçıyla uyum ve şarkının ruhunu yakalayacak bir atmosfer yaratmak, müzik klibinin en kritik noktasıdır.
Bir diğer fark ise teknik yaklaşımlardır. Film projelerinde sahneler arasında daha geniş geçişler, dramatik kurulumlar ve karakter odaklı detaylar varken, müzik klipleri genelde daha hızlı kurgular, dinamik kameralar ve görsel efektlerle öne çıkar.
Sonuç olarak, film projeleri maraton koşusu gibidir, sabır ve uzun vadeli bir planlama gerektirir. Müzik klipleri ise kısa mesafeli bir sprint gibi, hızlı, enerjik ve yoğun bir yaratıcı çaba ister. Ama her iki süreçte de asıl önemli olan, izleyiciye duyguyu doğru bir şekilde ulaştırmaktır.
Hem kliplerde hem de filmlerde teknolojinin yaratıcılığa etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce teknoloji sanatı destekleyen bir araç mı yoksa sınırlandıran bir faktör mü?
Teknoloji, hem kliplerde hem de filmlerde yaratıcı sürecin olmazsa olmaz bir parçası haline geldi. Kimi zaman o kadar güçlendirici bir rol oynuyor ki, sanki sanatçıların hayal gücünü sınırsızlaştıran bir sihirli değnek gibi. Filmlerde gerçeküstü dünyalar yaratmak, kliplerde izleyicinin gözünü büyülemek için teknolojiden faydalanmak, artık bir zorunluluk değil, tam tersi, bir fırsat. Yani teknoloji, sanatı kısıtlayan değil, tam aksine ona yeni ufuklar açan bir araç olarak görülmeli.
Tabii, bir noktada teknoloji her şeyin önüne geçebilir. Çünkü çok fazla seçenek bazen kafa karıştırıcı olabiliyor. Ama doğru kullanıldığında, teknoloji aslında sanatçının yaratıcı süreçlerini hızlandıran ve zenginleştiren bir araç haline geliyor. Örneğin, 3D animasyon, görsel efektler ve sanal setler gibi teknolojiler, hayal gücümüzü bir adım öteye taşıyor. Eskiden mümkün olmayan şeyler artık mümkün. Ancak bu teknolojiye çok fazla bel bağlamak, orijinal fikirleri ve duyguları geriye itebilir. Teknoloji bir araç olmalı, sanat ise her zaman ön planda kalmalı.
Dijital platformlar ve sosyal medyanın müzik klipleri ve filmler üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dijital platformlar ve sosyal medyanın müzik klipleri ve filmler üzerindeki etkisi, tam anlamıyla devrim niteliğinde. Artık bir müzik klibini izlemek için televizyonun başına geçmek ya da filmin vizyona girmesini beklemek gerekmiyor. Sosyal medya ve dijital platformlar, içerik üreticilerinin küresel bir izleyici kitlesine ulaşmalarını sağlıyor. Bir müzik klibi, birkaç saat içinde dünya çapında izlenme rekorları kırabiliyor. Bu da sanatçılar için inanılmaz bir fırsat.
Ama burada ilginç bir durum da var: Dijital dünya, izleyicilerin beklentilerini çok daha hızlı ve dinamik hale getiriyor. Artık bir müzik klibinin izlendiği ilk birkaç gün, o klibin başarısının belirleyicisi olabiliyor. Bir film için de durum benzer. İlk izlenim anı, sosyal medya paylaşımları ve yorumlar sayesinde bir filmin kaderini belirleyebiliyor. Bu durum, sanatçıları ve yönetmenleri daha yaratıcı olmaya zorluyor, çünkü artık sadece “iyi bir iş” yapmak yetmiyor; aynı zamanda dijital dünyada dikkat çekmek ve izleyiciyi etkilemek de gerekiyor.
Bir yapımcı ve yönetmen olarak, Ali Necati Kumcuoğlu için “başarı” nasıl tanımlanıyor? Bir projenin başarılı olduğunu düşündüğünüzde kriterleriniz nelerdir?
Başarı, benim için sadece izleyici kitlesiyle değil, aynı zamanda yaratıcı tatminle de ilgilidir. Bir projenin başarılı olabilmesi için öncelikle bana ve ekibe o projeyi hayata geçirme sürecinde derin bir memnuniyet ve tatmin hissettirmesi gerekiyor. Yani, “Bunu yapmayı çok istedik, başardık ve gururluyuz” duygusunu hissedebilmeliyiz.
Başka bir açıdan bakacak olursam, bir projenin başarısı, izleyiciye doğru bir hikaye sunabilme ve duygusal bir bağ kurabilme yeteneğine bağlıdır. Filmler ve müzik klipleri, bir duyguyu veya mesajı doğru şekilde iletebiliyorsa ve bu, izleyicide bir etki bırakıyorsa, o proje başarılı demektir. Tabii bir diğer önemli kriter de estetik ve teknik açıdan olan başarıdır.
Sonuç olarak, başarı, sadece bir projeyi bitirmekle değil, o projeyi en iyi şekilde hayata geçirmek, izleyiciyle anlamlı bir bağ kurmak ve uzun vadede akılda kalıcı bir etki bırakabilmekle ilgilidir.
İlginizi Çekebilir: Moda Dünyasının İkon Tasarımcısı: Cansu Miasu
Röportajlar
“Trendleri Değil, Tatları Yaratıyoruz” — Pin Drinks CEO’su Emre Sever ile Özel Röportaj
Yeni nesil markaların en büyük gücü; fark yaratmak kadar o farkın arkasında durabilmeleri. Pin Drinks, tam da bunu yapan markalardan biri. Kurulduğu günden bu yana sadece bir içecek markası değil, bir yaşam enerjisi tanımı haline gelen Pin Drinks, bugün genç jenerasyonun olduğu kadar yenilik peşindeki iş dünyasının da ilgisini çekiyor. Markanın CEO’su Emre Sever, cesaret, sezgi ve hikaye odaklı bir markanın nasıl küresel bir ruha dönüşebileceğini anlatıyor.
Pin Drinks aslında bir içecek markasından çok bir ruh halini temsil ediyor gibi. Sizce Pin’in ruhu ne? Bu marka hangi duygudan doğdu?
Bu duygu şekersiz , kalorisiz bir içecek vizyonunun , insan hayatında bir duruş , bir gündelik yaşam imgesi olma ihtiyacından doğdu.
Markalar da insanlar gibi evrim geçirir. Kurulduğu günden bugüne Pin Drinks sizce nasıl “büyüdü”? Hangi dönüm noktaları bu markayı bugünkü haline getirdi?
Bizi biz yapan olgu , insana dokunabilme çabası ve bir içecek tüketiminden çok onların hayatlarının her anında yanında olabilecek bir dost algısı. Bunu hissettirdiğimiz için markamızın büyüdüğünü düşünüyorum.
Markayı yöneten bir CEO olarak değil, bir yaratıcı olarak düşündüğünüzde, sizi en çok ne motive ediyor: keşfetmek mi, dönüştürmek mi, ilham vermek mi?
Gençlerle birlikte olup , “ yapılmayanı yap “ sloganının hakkını verme dürtüsü sanırım.
Yenilikçi bir marka yaratmak cesaret ister. Pin Drinks’in tarihinde “herkesin risk dediği ama sizin inandığınız” bir karar var mıydı?
Tabiki , çok fazla var ama sanırım en önemlisi , kimse 1 hafta sonra içeceği internetten sipariş vermez diye düşünenlere inat , ilk lansmanımızı oradan yapıp , ilk milyonumuzu da oradan satmak.

Günümüz tüketicisi artık markalarla duygusal bağ kurmak istiyor. Pin Drinks insanlara sadece “tat” olarak değil, “his” olarak ne vaat ediyor?
Evde , yolda , kaldıkları otelde , gittikleri benzinlikte , oturdukları cafede hep onlarla aynı düşünen bir marka olmayı vaat ediyoruz.
Bir markayı büyütmek kadar kimliğini korumak da zor. Pin Drinks büyürken “ruhunu kaybetmemek” için nelere dikkat ediyorsunuz?
Vaatlerimizi gerçekleştirmek ve tüketicilerimize ruhen dokunmayı bırakmamak bizim anayasamız. Ayrıca gençlerle olup onlara gerçekten değer veren bir marka olmak ta bizim için çok çok önemli.
Bazen büyük hikayeler değil de küçük detaylar markayı marka yapar. Pin Drinks’in bugünkü kimliğini şekillendiren, dışarıdan fark edilmeyen ama sizin için çok önemli olan o küçük şey ne?
Yapılmayanı yapacağımıza inanmak.sektöre farklı bir soluk getirme inancı.
Pin Drinks’i bugün geleceğin içecek markası olarak nasıl görüyorsunuz? Bundan 10 yıl sonra, sektör nasıl evrim geçirmiş olur; Pin bu evrimde nasıl konumlanmış olur?
Hep 10 yıl sonrasının vizyonunu bugünden yaşayarak 🙂
Röportajlar
Doç. Dr. Ata Can: “Robotik teknoloji, diz cerrahisinde kişiye özel bir dönemi başlattı.”
Diz eklemi, vücudun en hareketli ve aynı zamanda en karmaşık yapılarından biri olarak günlük yaşamda büyük önem taşıyor. Ancak yaşın ilerlemesiyle birlikte dizdeki kıkırdak yapılar zamanla yıpranabiliyor, aşınabiliyor ve bu durum ciddi eklem rahatsızlıklarına yol açabiliyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Ata Can, robot destekli sistemlerle gerçekleştirilen bu modern cerrahi yöntemin hastalara sağladığı avantajlar hakkında bilgiler verdi.
“Robot destekli cerrahi, diz ekleminin anatomik yapısını üç boyutlu olarak analiz ediyor. Bu sayede protez yerleşimi hastanın kendi diz yapısına birebir uyumlu olacak şekilde planlanabiliyor. Hedefimiz, hastanın ameliyat sonrası doğal yürüyüş biçimine ve yaşam konforuna en kısa sürede kavuşmasını sağlamak.”
Cerrahide “kişiye özel” dönem başladı
Robotik sistem, ameliyat öncesi yapılan detaylı tomografi ve ölçümlerle hastaya özel bir yol haritası çıkarıyor. Bu plan doğrultusunda robot, cerrahın rehberliğinde kemiği en uygun açı ve derinlikte keserek protezi yerleştiriyor.
Doç. Dr. Ata Can, bu sürecin avantajlarını: “Her hastanın diz yapısı farklıdır. Robotik sistem sayesinde bu farklılıkları milimetrik olarak dikkate alabiliyoruz. Böylece hem protezin ömrü uzuyor hem de hasta daha kısa sürede ağrısız bir şekilde ayağa kalkabiliyor. Geleneksel yöntemlerde görülebilen yanlış açılı yerleşim gibi riskler ise en aza iniyor” şeklinde özetliyor.
Kısa sürede günlük hayata dönüş
Robotik diz protezi operasyonu geçiren hastaların büyük kısmının ameliyattan sonraki ilk 24 saat içinde yürümeye başladığını belirten Doç. Dr. Ata Can, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu teknolojinin en önemli avantajlarından biri de iyileşme hızıdır. Doğru açılarla yerleştirilen protez, hastaya daha stabil bir diz yapısı kazandırır. Bu da hem ağrı şikayetlerinin azalmasını hem de fizik tedavi sürecinin daha verimli geçmesini sağlar.”
Geleceğin standart tekniği olacak
Robotik cerrahinin yalnızca ileri teknolojiye sahip merkezlerde uygulanabildiğini belirten Doç. Dr. Ata Can, yakın gelecekte bu yöntemin diz protezi ameliyatlarında altın standart haline geleceğini vurguluyor:
“Cerrahın tecrübesiyle robotun hassasiyetini bir araya getiren bu sistem, hasta memnuniyetini en üst seviyeye çıkarıyor. Bugün geldiğimiz noktada robotik diz protezi, sadece bir cerrahi yenilik değil; hastaların yaşam kalitesini yeniden tanımlayan bir devrimdir.
Röportajlar
Hermanas Hair & Makeup ile Gelin Makyajında Kusursuz Güzelliğin Sırrı
Hayatınızın en özel günlerinden birine hazırlanırken güzelliğinizin ışığının sönmemesi için bilinçli tercihler yapmak şart. O günü, zamanı durduran bir zarafet anına dönüştüren şey ise sanatla dokunulmuş bir his yaratmaktan geçiyor. İşte, bu ışıltılı dünyaya imzasını atmış bir marka: Hermanas Hair & Makeup.
Her gelini en iyi haliyle görmek için yola çıkan markanın kurucuları Pamuk Gürbüz Şengil, Çiğdem Gürbüz Gültekin, Filiz Gürbüz Karaman ve Deniz Gürbüz Akpolat kusursuz güzellik anlayışının ardındaki ustalığı, yaratıcı sürecini ve gelin adayı adaylarına verdiği tavsiyelerini paylaştılar…
“Her fırça darbesi, bir aşk hikayesinin kalbine dokunuyor”

Gelin makyajının lüks sadeliğini modern güzelliğin doğal ışıltısı ile buluşturan Hermanas’ın kurucularından Pamuk Gürbüz Şengil ve Çiğdem Gürbüz Gültekin her gelinin hikayesini kendi dokunuşları ile yeniden yazıyor.
Çünkü ona göre kusursuz güzellik filtrelerle değil, özgüvenle parlayan bir sadelikle başlıyor. “Bir gelin, kendini en güzel hissettiği anda zaten ışıltılıdır,” diyor Akpolat. “Bizim görevimiz o ışıltıyı yalnızca görünür kılmak.”
Estetik evrimden ilham alıyor: Hermanas Hair & Makeup

Deniz Akpolat, güzelliğin “standart kalıplar” ile sınırlandırılamayacağını söylüyor. Ona göre, gelin makyajı trendlerle birlikte evriliyor. Ama özünde, kadının kendi ışığını kavraması yatıyor. “Benim için her gelin, yüzüne yakışacak en güçlü versiyonudur. Trendler gelip geçer; ama kişiyi bilen, tenini, duruşunu ve stilini kavrayan bir makyaj her döneme dayanır.”
Marka, yalnızca gelin makyajı ve saçı hizmeti vermekle kalmıyor, gelin adaylarını birer yolculuğa çıkarıyor. Cildin optimize edilmesi, doğru ışıkta duruş, gelin konsepti ile uyumlu ton seçimi gibi öğeler, süreç boyunca ele alınıyor.
Markanın Instagram sayfasında “Hermanas Gelini” etiketi ile sıkça paylaşılan örneklerden izlemek mümkün. Hem modern hem romantik dokunuşlarla birleşen gelin makyajı ve saçlar gerçekten göz alıcı: https://www.instagram.com/hermanashairmakeup/
Gelin makyajında kusursuz makyajın 5 altın kuralı

Hermanas Hair & Makeup’ın uzun yıllara yayılan tecrübesi ile işte mükemmel gelin makyajı reçetesi…
- Makyaj öncesi hazırlık
Makyaja başlamadan önce amaç, cildin nefes almasını sağlamak ve cilt dokusunu dengelemektir. Bu aşamada hafif bir peeling ve doğru nemlendirme, makyajın alt yapısının anahtarıdır.
- Katmanlı hafif yapı
Ağır kapatıcılarla değil, şeffaf dokunuşlar ile kusur gizleme yaklaşımı benimsenmeli. Uygulama olarak; ince yapıdaki fondöten ve bölgesel kapatıcı ile en doğal sonuçlar elde edilebilir.
- Işık ve gölge dengelemesi
Bu aşamada amacımız, yüz hatlarını şekillendirmek ama “cakey” görünmemek olmalı. “Bunun için de soft bir kontür ve glow vurgular ile yüz okuması dengelenmeli” diyor Akpolat.
- Gelin makyajında göz makyajı
Gelin makyajında en önemli aşamalardan biri göz makyajıdır. Gelin konsepti ile bağlantılıdır; romantik, klasik, modern… Uygulama aşamasında mat tonlar, saten geçişler, ışık vurgusuna dikkat edilmeli ve simli yoğun efektten kaçınmalı.
- Kalıcılık ve dayanıklılık
Söz konusu gelin makyajı olduğunda düğün boyunca ter, ışık ve duygusal anların yaşanacağı unutulmamalıdır. Bu aşamada, sabitleyici spreylere yer vermek ve cilt tipi ile uyumlu ürünler seçmek önemlidir.
Filiz Gürbüz Karaman, bu prensipleri uygularken gelin adaylarının yüz hatlarına, ten alt tonuna, gelinliğin kumaşına ve düğün temasına dikkat ettiklerini vurguluyor. “Gelin, aynada kendini tanımalı. Amacımız, o büyülü gecede onu başrol yapmaktır” diyor.
-
Röportajlar8 ay agoSerpil Süzen ile Güç ve Denge Üzerine
-
Eğitim7 ay agoPinokyo Akademi: Nostalji ve Modern Eğlencenin Buluşma Noktası!
-
Röportajlar5 ay agoSerdar Akbaş ile Spark Group’un Yolculuğu
-
Şirket10 ay agoBir Aile Hikayesi Olarak Doğru: Aydınlar Refrakter ile Tanışıyoruz
-
Röportajlar8 ay agoYola Çıkmak: Ömer Çınğı
-
Röportajlar6 ay agoBekir Epsileli Hakkında Soruşturma Talebine Savcılıktan Ret
-
Şirket10 ay agoElektrikli Araç Satışları Dünya Genelinde Yüzde 300 Arttı
-
Röportajlar3 hafta agoHermanas Hair & Makeup ile Gelin Makyajında Kusursuz Güzelliğin Sırrı
